Kriz sorusu: 'Çözüm' hangi sorunu çözecek?
Fotoğraf: Envato
"Siz planlar yaparken başınıza gelene hayat derler” ironik sözünü, Türkiye’yi yönetenlerin Kürt meselesiyle serüvenine dair bir düşünün. Bu kadar isabetli bir anlatım az bulunur herhalde. Döne döne stratejik planlar, ‘mühendislikler’ yapıp hiçbirinde dikiş tutturamamak ve ‘kazanıyorum’ derken hep zemin kaybetmek…
“Sürece mecbur ve mahkûm değiliz” deniliyordu değil mi? N’oldu şimdi!? Konsept battı! Evet, o efelenmeler “Kobanê düştü düşecek” konseptinin diliydi. Gerekirse ‘müzakere sürecini’ de askıya alabilecek iştahtaki o konsept “pelt” oldu! Kobanê düş(ürüle)medi ve üstelik 6-8 Ekim’de nasıl bir Kürt depreminin mayalanmakta olduğu da çarpıcı bir şekilde görüldü. Yerçekimsizliğin sarhoşluğuyla yapılan hesapların başına nasıl bir bela açacağını gördü Hükümet ve çark etmeye başladı; ‘süreç’ ipine sarılmaya hem mahkûm hem mecburdu artık!
Tabi ki hesaplar bitmez; ‘süreç’ içinde türlü oyunlar, tuzaklar iç içedir… Ama işte, senin cinliğinin karşındakinin aptallığı kadar hükmü vardır nihayetinde. Yeterince tanık olduk yıllardır, tutmayacağı açıktır ama devlet bu, en küçük bir hakkın bile mümkün olan en uzun sürede tanınması gibi bir temel düsturu var genetiğinde…
Oyun dedik de, AKP kurmaylarından Mehmet Ali Şahin örneğin, sürecin şeffaflaşması ve tek yanlı olmaktan çıkması için Kürt tarafının talebi olan ‘üçüncü göz’ tartışmalarındaki amacın “Kandil’in Öcalan’ı aktör olmaktan çıkarma isteği” olduğunu söylemiş. Zorun gözünü seveyim; Öcalan’ı ne çok seviyorlarmış meğer! ‘Kobanê konsepti’ günlerinde “Sokakları boşaltın, yoksa Öcalan da bu işin altında kalır” diye tehdit edenler bunlar değilmiş sanki! Şundan emin olabiliriz; bugün sözüm ona Öcalan’ı savunan Hükümet cenahının amacı, gerçekte Kandil’i aktör olmaktan çıkarmaktır. Karşılığı yoktur ama bitmez tükenmez bir hevestir işte! Çünkü ‘çözüm’ mantalitesi tarihsel bir ‘hakkın’ iadesi değil de ‘tasfiye’ temellidir.
Şimdi bu yeni durumda da asıl belirleyici halka budur; ‘çözüm’ün odaklandığı ‘sorun’ ne olacaktır? Kürt hareketinin haklı olarak kurguladığı ‘hak temelli müzakere’ mi (Kürtçe eğitim, giderek özerklik gibi…), devletin ‘tasfiye’ önceliği mi?..
‘Terör örgütünü silahsızlandırıp gerillayı tasfiye etmek’ odaklı bir süreç kurgusunun varacağı yer her defasında daha da büyüyecek olan kırılmalardır. Baştan dediğimiz gibi hayatın akışı karşısında fena sırıtmaktadır. Deniyor ki; “Silah bırak ki eğitim hakkını tartışmaya başlayayım”! En doğal bir insan hakkı bile silah bıraktırmaya bağlanıyorsa vahim bir açmaz var demektir. Silah bırakma, -tıpkı silah kuşanma gibi- bir sonuç olmalıdır oysa. Kürtler neden silahlanmaya ihtiyaç duydu? Haklarından yoksun oldukları için. Hakları iade edilip kurumsallaştıkça, haksızlıktan doğan ihtiyaçlar, yani silah da gereksizleşecektir. Çözüm ya da müzakerenin mantığı işte böyle hak odaklı kurulmadıkça kriz kesindir. Hükümetin yaklaşımı bu açıdan oldukça defoludur. “Eli kulağında, PKK silahsızlandırılacak”, “silah bıraksınlar hemen halledelim”, vb. söylemlerin bu ölçüde tedavüle sokulup yoğunlaştırılması, çözümcü bir yaklaşıma uzaklığın alametleridir.
Anadilde eğitim gibi en ‘masum’ talep karşısında bile hiçbir adım atmayan; Kürtlerin kendi kurdukları birkaç okula müthiş tahammülsüzlük gösteren; şimdi de onlardan ‘mutlak eylemsizlik’ isteyen ve bunu gerilla faaliyetinin ötesine taşıyan, yani ‘kamu düzeni’ adına Kürtlerin sokağa çıkmamasını koşullayan bir ‘müzakereci’ kafa bu! Kürt hareketine deniliyor ki, “bizi müzakereye mecbur eden gücünü ortadan kaldır ki müzakere edelim”! Gerçekten ciddiler mi, kafa mı buluyorlar, bilinmez ama böylesi top çevirmelerden bir hayır gelmeyeceği açık olsa gerek. Karayılan, ‘Bizden harakiri yapmamızı istiyorlar’ diye, boşuna demiyor…
Koşullar ‘süreç’in eskisi gibi yürütülemeyeceğini gösteriyor. Bugün öngörülen ve gerçekten de bir ‘müzakere’yi andıran değişiklikler görece olumludur ama nihayetinde ‘biçime’ dairdir. Siyasal nesnellik, artık hak temelli somut adımlar atılmadan, ‘seçimi atlatalım’ vb. kaygılarla oyala(n)manın ötesinde bir ‘süreç’ zorunluluğu dayatmıştır. Bundan kaçmaya yetecek kadar vakit yok artık. Çok zorlanılırsa günler, aylar kazanılabilir belki ama o kadar işte! Daha büyük, daha derin kırılmaların zemini pekişir sadece.
Oyalama ve öteleme oyunları öyle bir uçurumun kıyısına getirir bırakır ki, 6-8 Ekim’i bile mumla arar olursunuz!
“Hadi silah bırakın da gerisini konuşalım” kafasını bırakın, “haklarınızın önünden çekiliyoruz” kelamıyla başlayın söze. Müzakere de çözüm de gerçek rayına öyle oturur ancak.
Çözüm çözüm deyip çözümsüzlüğe sarmaktan vazgeçin artık.
Özü sözü bir olun!
Devletin köhnemiş labirentlerine dolanmış aklınızı kurtarın, insan olun ya hu, bi’ dakika insan olun!
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16